İlban Ertem'den Vicdan sorgulatıcı bir çizgi roman


Okumakta olduğunuz bu yazıyı bana yazdıran İlban Ertem’in “Vicdan” adlı çizgi romanı. Yazıda genel olarak bu çizgi romanın bana düşündürdüklerinden bahsettiğimden bunu bir inceleme yazısı olarak görmeyin. 


Kimsenin kulu kölesi olmak istemeyen, tek isteği kediliğinin gerektirdiği gibi yaşamak olan Vicdan; doğumundan kısa süre sonra annesinin ve kardeşlerinin yanından ayrılıp, küçük bir gezintiye çıkar. Dışarıyı merak etmiştir, sadece biraz bakıp dönecektir. Ama tam geri dönmeyi düşünürken, bu küçük gezintinin o kadar da “küçük” olamayacağının habercisi iki gölge düşer üzerine. O gölgelerden birinin sahibi kadın, yanındaki erkeğe çok sevimli bir kedi bulduğunu “Ayyy ne şekeeer!” diyerek anlatırken kollarını Vicdan’a doğru uzatır. Kaçması mümkün olmayan ve yüksekte olmaktan hoşlanmayan Vicdan'ın yapacak hiçbir şeyi yoktur. İstemediği halde ilk “sahibi”nin kucağında seyahat etmek zorundadır. 


Vakit geçer, gün akşama döner, derken bir kavga patlak verir ikilinin arasında. Saatlerdir bir kolun üzerine bastırdığı Vicdan bu sırada unutulur gider, yerde bulur kendini. Arkasından baktığı iki insan didişmeyi sürdürürken, kaybolduğunun bilincine varır. Annesine seslenir, seslenir, seslenir... Cevap yoktur. Habersiz olduğu dünyayı bir an önce tanımak isteyen Vicdan’ın karşısına “iyi” bir fırsat çıkmıştır. Kendisini farklı amaçlarla kovalayan kediler, köpekler ve insanlara rağmen Vicdan’ın kaybetmeyeceği tek şey vicdanı olacaktır. 

* * *
Kedilere saldırmayan, hatta onlarla yan yana uyuyan köpekleri çoğu kişi sevmez. İşte kader Vicdan’ın karşısına böyle birini çıkarır: Hüso! Hüso bir "av köpeği"dir. Ama avlanmasına lüzum yoktur; zengin bir evde, yediği önünde yemediği ardında, mutlu mesut yaşar. Ev sahiplerine şirin görünmek için arada sırada kedileri yalandan kovalar o kadar... İşte böyle bir kovalama anında tanışırlar Vicdan'la... Sahipli birçok hayvanla aynı kaderi paylaşıp, sokağa atılırlar, birbirlerine sahip çıkarlar ve zamanla sıkı dost olurlar... 

* * *
Vicdan’da bir kedinin gözünden dünyayı ve “dört ayaklı” olmanın getirdiği zorlukları bütün berraklığıyla görüyoruz. Zaten yiyecek bulma gibi başlı başına bir sorunu olan sokak hayvanları kendilerini her fırsatta yok etmek isteyen “insan”lardan kaçmaya çalışıyor bir de. İlban Ertem 1989'da Gırgır'da çizmiş Vicdan'ı. O günden bugüne hayvan haklarında herhangi bir ilerleme katedilmiş olduğunu sanmıyorum, hatta belki de şimdi daha bile kötü durumda dünya. 


Her gün yeni vahşet haberleri geliyor: bir kedi top olarak kullanılıyor, elleriyle hayata tutunmaya çalışan yavru bir ayı boğulması için nehre ittiriliyor, sürüyü koruyamadığı söylenen köpek dövülerek öldürülüyor; hayvanlar zehirleniyor, işkence görüyor, eziliyor, canları hiçe sayılıyor. Bu vahşetlerin sorumluları çoğu zaman bulunamıyor ya da örtbas ediliyor. Bulunsa bile az bir para cezasıyla kurtuluyor. İşkence uygulanıp, öldürülen hayvan sahipli değilse zaten peşinden koşan olmuyor. (Sahipsiz hayvanları öldürmek için pompalı tüfekli tim kurduğu iddia edilen belediyeler mevcut, basit bir internet taramasıyla bilgi edinebilirsiniz.) eğitim - ders konuları


“İnsan doğadan uzaklaştıkça kalbi katılaşır.” 

                                         Bir Kızılderili atasözü


Dünya bizim değil, biz onun bir parçasıyız


              Birileri bir şeyler yapmak istiyor; hayvan hakları için yürüyüşler düzenleniyor, insanlar bilinçlendirilmeye çalışılıyor, inkar edemem, ama dünyanın sadece ve sadece insan için var olduğuna inanan o kadar çok kişi var ki, bilinçlendirilmesi mümkün olmayan… Onlara göre, geri kalan her şeyin var olma amacı etinden, sütünden, yününden vs. yararlanılması. 

         Çok da uzaklara gitmeye gerek yok böyle kimseleri bulmak için. “Hiç rastlamadım” diyorsanız, soğuk bir kış günü sokağa çıkın ve kedilere köpeklere yiyecek bir şeyler vermeye kalkın, bakalım yanınızdan geçenler ya da hayvanları beslediğinizi öğrenenlerin bir kısmı ne tepki verecekler. 

         Yaptığınız sanki gülünç bir şeymiş gibi garipsenecek misiniz, yoksa “Dışarıda o kadar aç, evsiz insan varken…”le başlayan lakırtılar mı işiteceksiniz? Sakın ola ki “Siz gidip o insanlardan birinin açlıktan ya da soğuktan ölmesine engel mi oldunuz? Ayrıca muhtaç durumda olan insanlara ve hayvanlara aynı anda yardım edilemez mi?” falan deyip kendinizi “savunmaya” kalkmayın bu kişilere, onların monologlarını tamamlamasına fırsat verin, kulak asmadan, yine bildiğinizi yapın. 


NOT: Yazımda bahsetmedim ama kamuoyunda "Ölüm Yasası" olarak bilinen yasa tasarısından haberiniz yoksa, aşağıdaki adresten bilgi edinmeniz mümkün. İmza kampanyasına katılım çoktan doldu tabii: 
http://www.sessizkalmasucaortakolma.com/dilekce/dilekce_detay.asp?id=1311 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türk çizgi romanı ne durumda?

Ömer Muz Röportajım:

Kaliteli bir yerli polisiye: "Karanlıkta Koşanlar"