Kayıtlar

Hakan Karabey’le Ümit Kaptan üzerine…

Resim
Yayın hayatı 2005’te başlayan ve aralıklarla da olsa devam eden Ümit Kaptan çizgi roman dizisi, aynı zamanda sınıf öğretmeni olan Hakan Karabey’in kafasında şekillenip, 1990’lı yıllarda kağıda dökülmeye başlamış. Hakan Karabey'le hayatı, çizgi roman ve yarattığı çizgi kahraman Ümit Kaptan üzerine bir röportaj yaptım. Kendisine, sorularıma zaman ayırdığı için çok teşekkür ederim.  - Ümit Kaptan kimdir?   - Ümit Karayel; Aydın doğumlu, otuzlu yaşlarında bir yat kaptanı ve Marmaris’te yaşıyor. Öğretmen anne-babanın iki çocuğundan biri… ODTÜ Makine Mühendisliği mezunu… Para, hayatının en değersiz nesnesi… Çevresel sorunlara duyarlı olduğundan termik santraller ve siyanürle altın arama gibi faaliyetlere karşı eylemlere ön saflarda katılmakta… Yatıyla turistik geziler düzenleyip geçimini sağlayan kaptan, gözünü budaktan sakınmadığı için çoğu kez güçlüklerle karşılaşıyor. Ümit Kaptan’ın özel güçleri ya da “kurşungeçirmez” bir derisi falan yok. Vicdan sahibi, aklı başında;

İlban Ertem'den Vicdan sorgulatıcı bir çizgi roman

Resim
Okumakta olduğunuz bu yazıyı bana yazdıran İlban Ertem’in “Vicdan” adlı çizgi romanı. Yazıda genel olarak bu çizgi romanın bana düşündürdüklerinden bahsettiğimden bunu bir inceleme yazısı olarak görmeyin.  Kimsenin kulu kölesi olmak istemeyen, tek isteği kediliğinin gerektirdiği gibi yaşamak olan Vicdan; doğumundan kısa süre sonra annesinin ve kardeşlerinin yanından ayrılıp, küçük bir gezintiye çıkar. Dışarıyı merak etmiştir, sadece biraz bakıp dönecektir. Ama tam geri dönmeyi düşünürken, bu küçük gezintinin o kadar da “küçük” olamayacağının habercisi iki gölge düşer üzerine. O gölgelerden birinin sahibi kadın, yanındaki erkeğe çok sevimli bir kedi bulduğunu “Ayyy ne şekeeer!” diyerek anlatırken kollarını Vicdan’a doğru uzatır. Kaçması mümkün olmayan ve yüksekte olmaktan hoşlanmayan Vicdan'ın yapacak hiç bir şeyi yoktur. İstemediği halde ilk “sahibi”nin kucağında seyahat etmek zorundadır. 

“Sessiz, sözsüz” ama derdini anlatan bir çizgi roman: "Caveman"

Resim
İnsanoğlu her ne kadar dünya yalnız kendininmiş gibi yaşasa ve kendini diğer canlılardan üstün görse de varoluşunun ilk zamanlarından beri içgüdüleriyle hareket eder. Mutlu olduğunda güler, üzüldüğünde ağlar, bilmediğinde korkar, istediği olmadığında sinirlenir. Bu; geçmişin, şimdinin ve -büyük olasılıkla- geleceğin kuralıdır. Ne zamanın ne de yerin önemi vardır. Teknoloji çağ atlasın, ileride uzayda koloniler kurulsun, robotlar gündelik hayatın parçası olsun, ama yine de insan değişmeyecektir.          1962 doğumlu Tayyar Özkan, Gazi Üniversitesi Resim Bölümü’nde bitirme tezi olan “Evrim Teorisi”ni çizerken aklına gelen bir fikri üniversiteden hemen sonra uygulamaya koydu. Aslında insanoğlunun “evrime uğramadığını, bu yüzden asırlar önce mağarada yaşayan biriyle günümüz insanı arasında fark olmadığını” anlatan bir çizgi roman çalışması yapacaktı. Kendine yerel ve ulusal birkaç mecrada yer bulan bu çalışma iyice dallanıp budaklanıp “Caveman” -Mağara Adamı- adını aldı. Özkan

İtalyan çizgi romanı üzerine 8 soru - 8 cevap:

Resim
          Ülkemizde “çizgi roman” denince akla ilk olarak İtalyan ekolünden çıkmış yayınlar gelir. Amerikan, Fransız-Belçika, Japon ve yerli yapımlarla piyasa ne kadar çeşitlenirse çeşitlensin en çok konuşulan çizgi romanlar çoğunlukla “fumetti” diye adlandırılan İtalyan ekolündendir.  Esse Gesse , Sergio Bonelli Editore gibi gruplardan çıkan ve artık klasikleşmiş olanların yanına katılan yeni kahramanlarla büyüyen bu ekol, ülkemizde halen diğerlerinden ayrı bir öneme sahip.            Çizgi romana gönül vermiş senarist, ressam, yazar ve okurlardan oluşan sekiz kişiye; fumetti türünün diğerlerine oranla daha çok tercih edilmesinin nedenleri, tür içinde westernin ve Bonelli’nin liderliği, yayınevlerinin aynı kitapları tekrar tekrar basıp basmamaları gerektiği ve Sergio Bonelli’nin yakın zamandaki vefatı gibi konularda sekiz soru sordum. Aşkın Güngör, Engin Gül, Fuat Aktüre, Hakan Tunga Kalkan, Haşim Öz, Lami Tiryaki, Ümit Kireççi ve Yıldırım Örer’in yanıtlarını okurken keyif al

Kaliteli bir yerli polisiye: "Karanlıkta Koşanlar"

Resim
    “Karanlıkta Koşanlar” Ahmet Ümit’in “Başkomiser Nevzat” ve “Ali” karakterlerinden yola çıkan Uğur Yücel’in senarist ve yönetmeni olduğu 2001 yapımı TRT dizisi... Başrolde Uğur Yücel ve Haluk Bilginer’in oynadığını duyan seyircinin beklenti çıtası bir anda tavan yapsa da izlenme oranı beklenenin altındaymış ki 12 bölüm olarak tasarlanan dizi, 10 bölümde bitirilmiş.      Dizi, bir üniversite öğrencisinin, bitirme tezi olarak polisiye roman yazarı Dürnev Hanım’ı seçmesiyle başlıyor.  Cinayet Masasından Ali'nin annesi Dürnev Hanım ona gerçek hayattan -hem de yakın çevrelerinden- kişiler barındıran bir seri katil hikayesi anlatacaktır.  Ona göre, bu basit bir "Katil kim?" hikayesi değildir, asıl önemli olan katilin seri cinayetlerle neyi amaçladığıdır.  Anlatmaya başlar. 

Kerime Nadir'den "Dehşet Gecesi"

Resim
Kerime Nadir - Dehşet Gecesi İnsan kanı emen hortlaklar, yeryüzünde başka örneği bulunmayan tuhaf yaratıklar, Hakkari'nin kuş uçmaz kervan geçmez kırsalında çevresi uçurumlarla çevrili bir malikane... Ve gerçekle kurgunun iç içe geçtiği dehşet dolu anlar...  Bütün bunlar Kerime Nadir'in Dehşet Gecesi romanında geçiyor. Mümtaz adlı bir gazetecinin kendini okuduğu romandaki olayların içinde bulması ve tüyleri ürperten bu hikayenin anlatıldığı "Dehşet Gecesi" gizemli ve korku dolu atmosferiyle insanı içine çekiyor. 

Genç Mustafa

Resim
  Yalın Alpay’ın senaryosunu yazdığı, Barış Keşoğlu’nun ise çizimlerini üstlendiği Genç Mustafa, geçtiğimiz senenin en tartışmalı kitapları arasındaydı. Ama tartışmaların büyük bölümü içeriğe değil “duyulan”a yönelik olduğu için verimli olmaktan ziyade yıkıcıydı. Bu yazı, Genç Mustafa’nın içeriği hakkında…           Hikayede Mustafa Kemal’in gençlik yıllarına, dolayısıyla da özgürlükçü ve demokratik fikirlerinin oluşum sürecine uzanıyoruz. Mustafa Kemal, kitapta Harp Okulu’nda okuyan ve derslerinde çok başarılı olan bir öğrenci olarak çıkıyor karşımıza. Okulun kuralları katı, içeriye gazete, dergi ya da kitap sokmak bile yasak… Çünkü “bozguncu yayın” diye adlandırılan bu yayınların rejim karşıtı ifadeler içeriyor olabileceği düşünülmektedir. Okul kütüphanesiyse Osmanlı’nın çağın gerisinde kalmışlığını temsil edercesine tam takır kuru bakırdır…