Yurdagün Göker Röportajım

 

 1935 doğumlu Yurdagün Göker, karikatür, çizgi roman, çizgi film, resimleme ve daha birçok çalışmasıyla son derece üretken bir sanatçı. İlk karikatürünün 17 yaşındayken Karakedi mizah dergisinde yayımlanmasının ardından Yelpaze, Tef, Gölge, Dolmuş, Taş, Akbaba, Yenigün, Havadis, Cumhuriyet ve daha birçok yayın organında çalışmalarıyla yer bulmuş. Kabataş Lisesi’ni bitirdikten sonra İktisat, Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitimi almış. 



1965’te Kanada’nın Montreal kentinde düzenlenen bir karikatür yarışmasını kazanınca, on yıl boyunca yaşayacağı yer olan Almanya’ya uzanan bir kapı açılmış önünde: Almanya’daki bir reklam ajansından aldığı iş teklifi sonrası, bir yandan Grafik Sanatlar bölümünde okurken, bir yandan da çizim çalışmalarına devam etmiş: Karikatürler, çizgi romanlar, çizgi filmler, kitap resimlemeleri, afişler, TV spotları üretmiş. 1975’te ülkesine dönen sanatçının çizgi romanları arasında bir Orta Asya kahramanının maceralarını anlattığı “Batu’nun Maceraları” (4 albüm), özgün öğeler kattığı “Keloğlan’ın Maceraları” (11 albüm), “Klaus” ve “Bora” gösterilebilir. Göker, bu çalışmalarının yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı için “Yavrutürk” adlı çocuk dergisini hazırlamış ve yüzlerce masal kitabı resimleyerek çocukların hayal güçlerine katkıda bulunmuştur. 


Kültürel Güncel: Çizmeye nasıl başladınız? Profesyonelliğe nasıl adım attınız? 

Yurdagün Göker: Karikatürü çok sevdiğimi fark ettim. Başka iş düşünmedim. Çok okudum, çok çalıştım, kısmetmiş oldum…

KG: Mesleğinizle ilgili unutamadığınız bir hatıranız var mı? 

YG: Dokuz on yaşında açtığım karikatür sergimde, sergideki işlerimi benim yaptığıma inanmayan çocuklarla yaptığım kavgada yediğim dayak…


KG: Sizce bir karikatür nasıl olmalı? Yazısız mı, yoksa -şimdilerde çok popüler olduğu gibi- tek karede birçok konuşma balonu olanlar gibi mi olmalı? 

YG: Karikatür çizgi ile yapılan mizahtır. Onun için yerel olmayan evrensel (klasik) karikatür yazısızdır. Klasik karikatürde (evrensel) her şey çizgi ile anlatılır. Konusu dünya üzerindeki çarpıklıklar, yanlışlar ve bunlardan doğan komiktir. Her yerde, her ülkede, her insana aynı şeyi söyler; aynı şeyi anlatır. Yerel karikatür genelde yazılıdır. O ülkedekilere dahi anlaşılabilmesi için içi balonlar ve laflarla doldurulur. Bu karikatürlerdeki yazıları tercüme etseniz dahi başka toplumlardaki insanlar için komik olmayabilirler. Bu durum politik karikatürde farklıdır.

Çünkü politik karikatür yayınlandığı ülke insanına bir konuşma veya yapılan anlaşmadaki çarpıklığı ortaya koymak, olayın ne derece saçma olduğunu yayın organının en az akıllı okuyucusunun dahi anlayacağı basitlikte, içinde komik bulunduran bir hale getirilmiş olarak çizilmesini gerektirir. Bütün bu karikatürleri çizenler, yayınlayanlar satmak isteyeceklerdir...


KG: Geçmişteki mizah dergileriyle şimdikileri karşılaştırmanızı istesem? 

YG: Bugünün dergileri satıyorlarsa bu onların başarılı olduklarını gösterir. Müşterileri varsa o tarz karikatürler beğeniliyor demektir. Ama bana bu dergilerin bence iyi olup olmadıkları sorulursa iyi değiller. O dergilere çiziktiren kimselere “Bu çizdiğin müstehcen şeyi 12 yaşındaki kız kardeşine veya annene yüzün kızarmadan gösterebiliyor musun?” diye sorulduğunda ne cevap verir merak ediyorum. Şimdi işin esasını konuşacak olursak eski dergiler de pek o kadar başarılı değillerdi. Türkiye'de mizahla uğraşanlara dergi-kitap çıkaranlar, hep kendi (politik veya her neyse) pencerelerinden bakılıp görülen; görülmese bile görülmesini arzu ettikleri veya görmek istedikleri şeyleri yazdırmış, çizdirmişlerdir. O yüzden de o günlerde yazılanlar, çizilenler ve onları yayınlayan yayın organları ile görüşleri arasında fark olmadığı gibi kalitelerinde de bir fark yoktu. Birisi bir gün “Hoca Ali” dediği şeye iki üç sene sonra “Ali Hoca” diyerek kendini anlayışta, çizgide yeniledi zannediyordu. Durum bu…


“Çocuklar için üretmek hafife alınacak bir durum değil.”

KG: Bildiğim kadarıyla çizgi roman ve karikatür dışında çocuk kitapları da resimliyorsunuz? Çocuklar için bir şeyler üretmek nasıl bir duygu? Bu yöndeki çalışmalarınızda nelere dikkat edersiniz? 

YG: Çocuklar için üretmek bir profesyonel için “Farklı bir şey yapmıyorum, işimi yapıyorum” diye hafife alınacak bir durum değildir. Çocuklar merakları ve bazı hallerde bildikleriyle (Sizin konunuzu daha önce merak edip araştırmış veya o konu üzerinde yüzlerce senaryo geliştirmiş olabilir) veya geliştirdiği hayal metotlarıyla sizden (yazardan, çizerden) çok önde olabilir. Çocuk için üretenler çocuk gibi düşünebilmeli; yer çekimi, Newton, ışık hızı, galaksiler, DNA veya zaman hakkında her şeyi unutabilmeli; her hikaye için A’da Z’ye yeni evrenler kurabilmeli ve çocuk için daha önce onun hiç bakmadığı “pencereler” yaratmalıdır.

“Çocukların hayallerini onaylamasanız bile yasakçı olmayın”

Keloğlan’ın Maceraları: Bir masal kahramanı olarak zaten çokça sıra dışı unsur barındıran Keloğlan, Göker’in renkli kalemiyle çok daha sıra dışı bir havaya bürünmüş. Keloğlan’ın kahramanı olduğu başka çizgi romanlar mevcut, ama konunun özünü korurken, en fazla farklılık yaratanlar Yurdagün Göker’in yazıp çizdikleri bana göre… Uzaylılar, yer altında yaşayan yeşil tenli insanlar ve ölümsüzlük suyu bu farklılığı sağlayan unsurlardan yalnız birkaçı. Asırlardır anlatılagelen masallarda hep olduğu gibi bu maceralarda da başı sık sık derde giren Keloğlan, düştüğü kötü durumlardan bazen sivri zekasıyla bazen de şansının yaverliğiyle kurtuluveriyor. Göker, Keloğlan’ın maceralarından birini böyle anlatıyor: “Bir macerasında Keloğlan, 400 yıl sonranın Dünya’sına gidip, torunları ile tanışıp, Topkapı Sarayı’nı soymak isteyen gangsterlerle mücadele ediyor ve yaralanıyor… Ölmüyor ve gene kendi çağına döndüğünde, uyanırken yaralandığı yerindeki kurşun izini görüyor.”


KG: Yazıp, çizdiğiniz Keloğlan maceraları hangi mecralarda yayımlandı? Kaç Keloğlan macerası var? 

YG: On bir Keloğlan macerası var. Türkiye Çocuk ve Hürriyet’te yayımlandı. 

KG: Dev, peri kızı, cin gibi yan kahramanlarıyla zaten sıra dışı olan Keloğlan'a uzaylılar, yer altında yaşayan insanlar gibi farklı öğeler kattınız. Bence çok güzel olan bu fikir nasıl doğdu? 

YG: Eğer siz çocuğun hayal ettiği şeyleri hayal edemiyorsanız, hayallerinizi onun henüz hedef olarak aldığı noktalardan ileri götüremiyorsanız, siz bu işi yapmayın. Ünlü masalların bütün dünyada bugüne kadar unutulmama sebeplerini çözemiyorsanız, masallardaki kimselerin neyi, olayların neleri temsil ettiğini anlayamıyorsanız veya anlamamışsanız siz çocuklar için bir şeyler yazıp çizmeyi denemekten vazgeçin…

Ben de hikayelerimde çocuğun merakının gelip dayandığı kapının arkasındakileri onlara anlatmaya çalıştım. Çocukların hayal arkadaşı, hayal yoldaşı olmaya çalışın. Onların hayallerini “onaylamasanız bile” yasakçı olmamaya çalışın. İnsanlar hayal ettikleri için Ay'a gidebildiler. Çocuklara, yazmadığınız bir hikayenin başlangıcını anlatın, sonra da “Hikayenin bundan sonrasını sen nasıl istersen öyle yaz,” deyin. Sonuç herkesi şaşırtacaktır, çünkü çocuklar sizin kurduğunuz temel üzerine gecekondular, apartmanlar, villalar, saraylar, köprüler, fabrikalar, otobanlar ve daha birçok güzellikler inşa edeceklerdir. Onlar zamanla hepimizin gurur duyacağı şeyleri hayal edip gerçekleştireceklerdir. İşte ben böyle düşündüğüm için Keloğlanlarda onlara yakın gelecekte ulaşılacak yerleri göstermeye çalıştım. 


KG: Beğenerek takip ettiğiniz yerli/yabancı çizgi roman kahramanları hangileridir? 

YG: Çok fazla, hemen hemen hepsi dersem şaşırma. Ama üzülerekten şunu da söylememde fayda var: Benim takip ettiklerimin hepsi yabancı… 


KG: Genç çizgi roman senarist ve çizerlerine neler tavsiye edersiniz? 

YG: Önce çok okumak gerek. Bilginizi ukalalık olsun diye kullanmayın. Yazıda ve kurguda kendinize bir tarz edinmeye bakın. Yazdıklarınızı, çizdiklerinizi, yaptığınız filmi okuyan, gören, seyreden kimse bir müddet sonra “Bu Ahmet’in senaryosu, karikatürü, filmi” diyebilmeli... Nasıl futbolda sistemler varsa (3-5-2), (4-4-2), (4-1-4-1) gibi, her senaryo yazarı da kaçıncı sayfada, olayın neresinde olayı orada bırakıp başka bir noktadan örmeye devam edeceğini taktik olarak belirler. Bölüm sonundaki “merak” arkadan gelen bölümlerin okunmasını sağlar. Bütün yayınlanan işlerde devamlılığı sağlayabilmek “daha sonra neler olacak” dedirtmek çok önemlidir. 



Teşekkür: Sorularımı yanıtladığı için Yurdagün Göker’e ve kendisine ulaşmamı sağlayan meslektaşı Yener Çakmak’a çok teşekkürler. 

Not: Bu röportaj ilk olarak Altın Madalyon e derginin Nisan 2012 tarihli ikinci sayısında yer almıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hakan Karabey’le Ümit Kaptan üzerine…

Kaliteli bir yerli polisiye: "Karanlıkta Koşanlar"

Türk çizgi romanı ne durumda?